Bikonu

Çağrı filminin samimiyeti 50 yıl sonra bile etkili Çağrı filminin samimiyeti 50 yıl sonra bile etkili

RABİA BULUT

Kutsalın sinemada gösterilmesi her dönem peşinden birçok soru getirir. Sorular tartışmalar oluşturur. Ama tartışmaların yanında bazı filmler seyirci için öne çıkar. Sinema salonlarına koşulur, televizyonda o film olduğunda ekrana kilitlenir. Bir sahnesini görmek yeter. Sinema ve kutsalın ilişkisi bütün kutsal dinler tarafından tartışılır. Temsil meselesi ana noktayı oluşturur. Biz de yazar Dr. Muhammet Sağlam ile Dünya Sinemasında Peygamber kitabından hareketle, kutsal ve sinema ilişkisini, yapay zekanın nasıl bir rol oynayacağını, Çağrı’nın sırrının ne olduğunu konuştuk.

Mustafa Akkad imzalı Çağrı filminin yeri doldurulamıyor Sırrı çözülemiyor. Size sorsak siz Çağrı filminin sırrını ne dersiniz?

Hz. İsa’nın hayatı, dolaylı ya da temsili tasavvurlarıyla dikkate alındığında, sinema tarihinin en popüler film konusudur. İncillerde ifade edilen Nasıralı Hz. İsa Tanrı’nın biricik ve tek Oğlu’dur. Ancak bu dini ontolojik durum Hollywood’un Hz. İsa tasavvurları ile farklılık arz etmektedir. Yapılan çalışmalara baktığımızda Hz. İsa filmlerinin üç kategoride değerlendirildiğini görmekteyiz. Çoklu ve çeşitli biçimleriyle, endüstriyel bir tasavvur olarak Hollywood’un Hz. İsa’sı, tarihin Hz. İsa’sı ve kutsal kitabın Hz. İsa(lar)ı birçok ortak noktaya sahiptir. İlk olarak, ister birinci yüzyılın başlarında Filistin (Nasıralı İsa), ister birinci yüzyılın sonlarında Kutsal Yazıların Hz. İsa’sı ya da yirmi ve yirmi birinci yüzyıl Kuzey Amerika ve Avrupa’nın ve dolayısıyla Hollywood’un İsa’sı olsun, hepsi kendi zamanlarının ve yerlerinin tarihi, toplumu, dini ve kültürü tarafından şekillendirilmiş karakterlerdir diyebiliriz. İkinci olarak dikkat çeken husus; hem kutsal kitap hem de sinema dünyasının anlatılarının, Hz. İsa’yı bizzat onun hayatına tanık olamayanlara tanıtmayı amaçlamış olmasıdır. Aynı zamanda kutsal metinlerdeki ve beyaz perdedeki Hz. İsa figürleri, tarihin Hz. İsa’sını yeniden üretmeyi deneyen ancak tam olarak başaramayan bir ortamda, dönemin toplumsal şartları içerisinde hayata geçirilmiştir. Üçüncü olarak, tarihsel anlatı, kanonik veya biyografik Hz. İsa tasvirleri; işin doğası ve merkezinde insan olması sebebiyle, kendi zaman ve mekanlarının çıkarları ve endişeleriyle eşit derecede meşguldür. Sinemanın metin kaynaklı bir anlatı temeline sahip olması bütün bu etkenlerin filmin kurgusuna ister istemez yansımasına neden olmaktadır. Sonuç olarak, Nasıralı İsa’yı film aracılığıyla Hollywood’un İsa›sına, bir kahramana dönüştüren film mantığının kendisidir. Hollywood, iki bin yıllık tarihsel, sanatsal ve edebi metinlerdeki Hz. İsa tasavvurunu kendi anlatı formlarında yeniden yorumlayarak, İncillerdeki anlatıların çok ötesine geçen bir figür olarak ortaya koymaktadır. Filmlerdeki farklı Hz. İsa ve Hz. Meryem tasavvurlarını bu bakış açılarının birer tezahürü olarak görebiliriz. Hz. Peygamber’in hayatının sinemada Çağrı haricinde nitelikli bir şekilde yer almamış olmasına bir de bu açıdan bakmak lazım diye düşünüyorum.

Dijital kutsalı değiştirebilir

Mecid Mecidi’nin Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi gösterime girdiğinde hem dünyada hem ülkemizde birçok tartışmaya sebep oldu. Sizin düşünceniz nedir?

Dijital platformların kutsalla olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

Dijital platformların içerik yelpazesinde kutsalın tezahürlerinin işlendiği farklı yapımların bulunması gayet doğal. Çünkü insanın kendinden yüce bir varlığa inanma, ona bağlanma ihtiyacı insan değişmedikçe var olacak. Gerçeği yeniden üreten sinemanın bu gerçekliği göz ardı etmesi mümkün değil. Öte yandan sinemanın seyirciye yaşattığı kahramanla özdeşleşme/tecrübe etme halinin farklılaşması ve çeşitlenerek artmasının cevabını ise toplumda aramak lazım. Ancak gösterim biçimi değişse de esaslara ilişkin tutumlar kalıcı olmalıdır diye düşünüyorum. Bu her şeyden önce ahlaki bir tavır alma halidir ve zamandan bağımsızdır.

Aşkın olanla kurulmak istenen bağ biçim olarak değişiklik gösterse de, bir ayraç olarak ölümün aynı zamanda doğurgan olan varlığı, insanın bu bağı kurmaya olan iştiyakını bu dünyanın sonuna değin diri tutmaya devam edecektir. Görsel tarihi bakımından, resim ve fotoğrafın ardından sinemanın icadıyla devam eden bu süreçte yeni bir dünyanın eşiğinde durmaktayız. Yapay zekânın hüküm süreceği Metaverse olarak tabir edilen bu dünyada teoloji, sosyoloji ve diğer bilimlerin kutsal ve onun tezahürlerine ilişkin nasıl konumlanacağı, olası sorulara nasıl cevap vereceği ise hala merak konusu. Metaverse’de “evren-ötesi”nin kutsallık anlayışı tıpkı bu dünyadaki gibi mi şekillenecek yoksa “yenilenmiş” bir din ve kutsallıkla mı karşılaşacağız? Önümüzdeki dönemde hiç şüphesiz, semavi dinlerin kutsallık mefhumu ve peygamber tasvirleri bu yeni dünyanın terimleri ışığında yeniden ele alınacak ve tartışılacaktır. Sinema da bu tartışmalara kendi diliyle katılmaktan geri durmayacaktır.

Exit mobile version