Bikonu

Yeditepe’nin kalbi sanata açıldı Yeditepe’nin kalbi sanata açıldı

Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Klasik Türk Sanatları Vakfı ve Fatih Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen Yeditepe Bienali, bu yıl üçüncü kez sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Geçtiğimiz 2018 ve 2022 yıllarında ilki ve ikincisi düzenlenen bienal, Tarihi Yarımada’nın asırlık mekânlarında birbirinden kıymetli işlere ev sahipliği yapmıştı. Bu yıl yine tarihi mekânları klasik sanatlar kökenli fakat çağdaş sanat yorumlamalı birbirinden nitelikli işlerle buluşturuyor. Alanında bir ilk olma iddiası taşıyan bienal, Nuruosmaniye Cami Mahzeni’nden Sirkeci Gari Ambarları’na oradan da bienal ile özdeşleşmiş Yedikule Hisarı’na uzanıyor. “Gölge Varsa Işık da Var” temasıyla düzenlenen bianelde toplam 263 sanatçının 215 eseri sanatseverlere sunuluyor. Birbirinden ilgi çekici bu eserleri görmek için ilk durak küratörlüğünü Furkan Türkyılmaz’ın yaptığı Nuruosmaniye Cami Mahzeni. Mahzen’de “Yer-Mekân-Yer’leş(tir)me” kavramları ekseninde 22 sanatçının 17 eseri sergileniyor. Beyazıt ve Kapalı Çarşı’nın kalabalık atmosferinden daracık bir kapı ile sıyrılarak kişiyi kendiyle başbaşa bırakan mahzen; devasa su küpleri, aynalar ve ışık oyunlarıyla izleyiciyi karşılıyor. Mahzen, geçtiğimiz bienalde kapılarını ilk kez ziyarete açmıştı. Bienal, bu yıl bu ilki bize ikinci durağımız olan Sirkeci Garı Ambarları’yla yaşatıyor. Üç ayı aşkın bir ön hazırlığın ardından 40 yıl sonra ilk kez kapılarını açan Sirkeci Garı Ambarları’da 66 sanatçının 27 eseri sergileniyor. Mekânın küratörlüğünü Fatih Ömeroğlu’nun üstleniyor ve “Gölge Varsa Işık da Vardır” temasını “Vakti Geldi Mi” sorusu ile ele alıyor. Üçüncü ve nihai durağımız Yedikule Hisarı ise her iki küratörün ortak emeği. Hisar’da 8 sanatçının 8 enstalasyonu sergileniyor. Yine Yedikule Hisarı’nda yer alan “Kubbeler” bölümünde ise klasik Türk sanatlarının yanı sıra resim, fotoğraf ve rölyef gibi farklı disiplinlerden toplam 163 eser, 164 sanatçının imzasını taşıyor. Eserler, bienalin bu yılki temasını yansıtacak biçimde tasarlanan özel platformlarda sergileniyor ve ziyaretçilerin hareketine duyarlı sensörler “İnsan varsa sanat vardır” mottosunu hayata geçirerek deneyime interaktif bir boyut katıyor. Bu hafta Yeni Şafak Pazar olarak sizler için 3. Yeditepe Bienal’inin tüm mekânlarını gezerek bu işe emek veren küratörler Fatih Ömeroğlu ve Furkan Türkyılmaz ile röportajlar gerçekleştirdik.

Nuruosmaniye Camii, İstanbul’un tam merkezinde ve yedi tepenin birinde konumlanmaktadır. Başta yüzlerce yıllık Kapalı Çarşı olmak üzere ticari akışın yoğun olduğu bir bölge burası. Geçmişin ruhunu üzerinde taşıyan mahzen ise tam da bu hareketin ve akışın arasında bir yarılım oluşturuyor. Taş sütunların arasında bir çantacıdan geçilerek içerisine girilen mahzen bir taraftan cami yapısı olması bir yandan da geçmişin tesiriyle insana bir başka boyuta geçiş hissiyatı veriyor. İçeride yer alan enstalasyonlar tam da bu yerin ruhunu ve bu geçişlerdeki deneyimler dikkate alınarak ortaya çıktı. Sanatçılar dışarıdan eserlerini getirip alan da konumlandırmadılar. Yeri, oranın duygularını, tarihini dikkate alarak yere özgü eserler ortaya çıkarmış oldular.

Yerleştirme sürecinin kolektif üretimle şekillendiğini söylüyorsunuz. Sanatçılarla bu ortak üretim sürecinde neler yaşandı?

Klasik sanatların özündeki ‘gölge’yi çağdaş sanatla buluşturduk

3. Yeditepe Bienali’nde “Gölge Varsa Işık Da Var” teması gereği; ‘gölge’yi hem aydınlık hem de karanlığın izlerini taşıyan, adeta melez bir yapı olarak tanımlıyorsunuz. Bu bağlamda, klasik sanatlar üzerinden bu melezliği nasıl görünür kılmayı hedeflediniz?

Bu sorunun cevabı beraber çalıştığım sanatçılar ve benim açımdan aslında bir nevi meydan okuma. Ne demek bu? Şimdi geleneksel sanatlarımızın tarihinden veya onlara yüklenen anlamlardan bahsetmek bu soru için doğru olmaz. Ama geleneksel sanatlarda ışık ve gölge kavramının estetik, sembolik, ilahi ve hatta kozmik yönleri için konuşacak olursak tam anlamıyla bir bienal konsepti oluştu. Sanatçı arkadaşlarım, hocalarım, öğrencilerim Sirkeci ambarları özelinde ürettikleri enstalasyon çalışmalarında klasik sanat anlayışımızdan yola çıktı. Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki; şu an geldiğimiz yer, başladığımız yerden çok farklı. Klasik sanatlarda ışığı ve gölgeyi kullanmanın vakti geldi mi?” sorusuna sanatçılardan nasıl cevaplar aldınız? Demiştiniz. Aslında her sanatçı kendi eseriyle cevap verdi diyebilirim. Buda beni çok mutlu etti. Çok geniş bir yelpazeye sahip olduk; edebiyattan yazıya, kültür dünyamızdan tarihimize, minyatürden filozoflarımıza kadar tüm alanlarda artık estetik cevaplarımız ve bunların somut hale dönüştüğü birçok eserimiz var. Bu bakışla üretim yapan sanatçılar sayesinde, klasik sanatlarda ışığın ve gölgenin kullanımı bugün ufuk açıcı bir potansiyele dönüştü diyebiliriz.

“Vakit” kavramını dini ritüellerle ilişkilendiriyorsunuz. Bu bağ kurma biçimi bienalin küratöryel yaklaşımını nasıl şekillendirdi?

Kaynak: Yeni Safak – Aktüel

Exit mobile version